Şimdi Ara

Türkçemiz elden gidiyor...

Bu Konudaki Kullanıcılar:
4 Misafir (1 Mobil) - 3 Masaüstü1 Mobil
5 sn
24
Cevap
0
Favori
848
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Lütfen yazıyı sonuna kadar okuyun arkadaşlar umarım bu konuya gösterilen ilgi diğer aşk,meşk,ıvır zıvır konularından daha çok olur...

    Son zamanlarda internet olsun,televizyon olsun,gazetelerimiz olsun,dergiler olsun giderek dilimiz yozlaşıyor.Bu benim son yıllarda epey dikkatimi çekti fakat bu başlığı açmamdaki sebep artık forumda da olan ve bir takım cahil özenti kişilerin belki anlamlarını bile bilmediği kelimeleri kullanması,sokakta gezerken mağazaların 5 tanesinin 3'nün adının yabancı olması ve gençlerimizin ''cool,manyaks...'' gibi kelimeleri kullanarak kendilerini ''cool'' zannetmeleri ve ben bunu dile getirirken birçok forumda ve gerçek hayatta dahi ''hadi be sen de amma eski kafalısın''tepkileri ile karşılaşmamdır...
    Peki güzel Türkçemiz,dünyanın en köklü,en kolay ve gelişmeye en müsayit dilini neden bilerek yozlaştırıyoruz?Sanki ''hoş,güzel'' yerine ''cool'' kelimesini kullanınca çok mu kültürlü oluyoruz?Bundan böyle forumda ve her yerde ben gördüğümüz herkesi uyarmaya davet ediyorum.Bunu buradan katılım olsa da olmasa da ben yapacağım...
    Benim sözüm milliyetçi geçinen,bayrağa hakaret edildiğinde asıp kesen kesimlere...Bir milleti millet yapan öğelerden birisi de dilidir.Bayrak ne kadar önemli ise dil de o kadar önemlidir...
    Yüce Atamız herkesin bildiği gibi Türk dili ve tarihi üzerine çok derin araştırmalar yapmış ve Türk tarihinde ve dilinin geçmişinde derine daldıkça hayran kalmış ve bugün kullandığımız dilimizi Latin alfabesi ile geliştirip halkımıza sunmuştur...Türkçe'nin ne kadar değerli bir dil olduğunu anlatmak için birkaç alıntı yapmak istiyorum:

    ''dil evrim'inin son noktasidir.
    turkce dunya'nin en ustun dilidir. cunku her ses'e bir harf duser, oktay sinanaoglu'nun da dedigi gibi birebirlik ilkesi vardir ve 19.yuzyilin alman dilbilimcileri, turkcenin matematik gibi olan yapisina hayran kalmislardir. turkce'de diger diller gibi (fransizca, arapca vs.) agdali sesler yoktur. agdali sesli diller kulaga hos gelsede ilkeldirler. anlasilmasi ve anlatilmasi kolay akisiyla turkce, yeryuzunun en eski ve en iyi dilidir. uluonder ataturk turkce'yi latin alfabesine birebirlik ilkesine gore uyarlamadan da once, gokturk alfabesinde de her sese bir harf dustugunu yani birebirlik ilkesinin var oldugunu gorebiliriz.''(eksisozluk)

    ''Almanya'da bir dönem 8.sınıftan sonra bütün öğrencilere ikinci dil olarak Türkçe okutulması düşünülmüştür.Bunun nedeni ise Alman gençlerinin dünyanın en zengin ve köklü dilinden mahrum kalmasının önüne geçmektir.''


    ''yeryüzünün en güçlü ve yeni kelimer üretmeye en uygun dillerinden biridir''(Dünyanın en ünlü dil bilimcilerinin ortak fikirleri)

    ''Rabbime hem Türk olduğum için hem de dilim Türkçe olduğu için hergün şükrediyorum''(Karacaoğlan)


    Yukarıdaki alıntılardan dilimizin ne kadar önemli bir dil olduğunu az çok anlamışızdır.

    Türkçemize son yıllarda 20.000'i aşkın yabancı sözcük girmiştir ki bu çok vahim bir durumdur.Peki neden?

    Kültürümüzün temeli Orta Asya steplerinden itibaren dilimize dayanır.Bu zengin dili düzenli ve hızlı bir biçimde yıpratmaya çalışan yabancı devletler vardır.Bir ulusun dilini yozlaştırdığınızda veya yok ettiğinizde o ulusun tarihi ile olan bağlantısını kesersiniz ve tarihini bilmeyen,tahlil edemeyen bir ulus yok olmaya mahkumdur.Türkçemizin ne kadar zor bir durumda olduğunu şu cümleden çıkarabiliriz:

    ''Türkçe bu asrın sonunu görebilir mi?Doğrusu pek emin değilim''(Çetin Altan)



  • Ah, ahhhhh Bu konu ile alakalı yazılar yazmaktan, yeri geldiğinde kullananlara kızmaktan hiç usanmadım. Ama öyle azınlıktayız ki bu forumda işimiz çok zor. Artık bunu marifet haline getirmiş bir sürü veled etrafta cirit atıyor. Yabancı dil gerektiğinde kullanılır. Bir dil bir insandır lakin küçücük bebeğe siz kendi dilinden çok gavurun dilini öğretirseniz en sonunda bu ülkede Türk bulamazsınız. Düşmanlarımızın ekmeğine daha fazla yağ sürmeyelim. Bu ülke 'temel eğitimi' yabancı dil ile vermekten vazgeçtiğinde daha güzel bir yer olacak.

    Yabancı özentilerine, Dünya bir köydür diye kandırılmışlara koca bir
     Türkçemiz elden gidiyor...
  • yes yes güzel yazı
  • reklamlar rezil ya günlük hayattaki tüm yanlış kullanımları aktarmak ve yeni bozukluklar yaratmak zorundalar mı koşucam içicem yok napçam bilmemne... sora sanyonun reklamı var "sanyorum en iyisi bu" diye o da çok kötü daha bir sürü var ama şu an aklıma gelmiyo kısaca reklamların çok büyük payı var bu durumda



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi onurz -- 18 Mart 2006; 20:56:49 >
  • quote:

    Orjinalden alıntı: mayklhac


    ben bunu dile getirirken birçok forumda ve gerçek hayatta dahi ''hadi be sen de amma eski kafalısın''tepkileri ile karşılaşmamdır...


    Burası önemli bir nokta. Zira Batı'yı (Özellikle İngiliz ve İngilizimsileri) her alanda üstün gören, biz onlarla başa çıkamayız diyen kesimler dilimize sahip çıkalım deyince cevap olarak " küreselleşiyoruz, bırak bu işleri, dünya dili İngilizce" gibi garip sözler sarfetmekteler.

    Zihniyetler değiştiği anda dil meselesi sorun olmaktan çıkacaktır. Vatanını ve milletini seven, onu bir hedef doğrultusunda en ileri taşımak isteyen birey ve kesimlerin Türkçe'ye önem vermemesi düşünülemez.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Castle Bravo -- 18 Mart 2006; 21:02:44 >
  • Tamda bu konu ile ilgili kitap okuyordum bu günlerde.Adı "Sürmeli Türkçe" . Herkese bu kitabı okumasını tavsiye ediyorum.Türkçe'mizi anlatan çok hoş bir kitap.
  • arkadaşlar mücadelemiz devam ettikçe elbette o ingilizciler dize gelecektir.Bu kadar az da ilgi olsa yazan herkese teşekkür ederim...

    ayrıca bluenight dalga geçilecek bir durum mu var?Arıyosan aynaya bakman yeterli arkadaşım...
  • Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu'nun bir yazısı:

    Türkçe'nin Yazılışı ve Okunuşu

    Eskişehir'e indim; Porsuk Çayı'nın orda, dükkânın adı "Lavash". İstanbul, Beşiktaş yokuşunda kebapçı olmuş "Dönerchi". Allah Allah, bunu yazan zât-ı Avrupaî anlaşılan Batı dilinde "ch" nın "c" değil, "ç" okunduğunun da farkında değil. Ve tabii böyle gülünç (daha doğrusu acınacak) misâlleri artık sıkça görüyorsunuz. Sâdece aşağılık duygusundan, sömürge ruhluluktan mı, yoksa üstüne özenti sıvanmış bir kara câhillikten mi oluyor bunlar dersiniz? Sanmam; işin temelinde "millî eğitim"i 1946'dan beri güdümüne almış yabancı danışmanların (ve tabii onların yerli emir kullarının) kademeli oyunlarından biri yatıyor. Nasıl mı?

    Kademeler şöyle:

    1. Önce Türkçe ikiye bölündü (yanlış adlarıyla "Osmanlıca", "Öz Türkçe", geçen iki yazımda belirttiğim daha doğru adlarıyla "Eski Türkçe", "Kök Türkçe" diye). Bilim terimleri, Atatürk'ün yolunda bir süre Kök Türkçe'den türetilip bu terimler ortaöğretime yerleşti. Ancak aynı terimleri evrenkentler pek kullanmadığı için tam bir teknik dili birliği oluşmadı. "Solcu" diye bilinen Öz Türkçeciler 1950-1980 arası tedrîcen ana gayeden uzaklaşıp Eski Türkçe'yi tasfiye yoluna girdiler. "Sağcı" diye bilinen Eski Türkçeciler ise bu tasfiyeciliğe aşırı bir tepki olarak bilim için Kök Türkçe'den türetilen terimlere dahî düşman oldular. (Bu konuları son iki yazımda etraflıca işledim). Oluşan boşluğa İngilizce bozuntusu ("Tarzanca") lâflar hücum etti. İki tarafın da saplantılıları, artan "Anglomanlıca" tehlikesine pek aldırmadılar; birbirleriyle "Kelime mi, sözcük mü?", "Millet mi, ulus mu?" diye kavga etmeyi sürdürüyorlardı.

    2. İngilizce ile eğitim, önceleri yalnız fen dersleri olmak üzere ilk kez bir Türk okulunda (hem de Atatürk'ün tam tersi gayeyle kurduğu okulda) 1953'te başladı. Kısa sürede bu, devletin birçok okullarına, sonra özel ve cemaatlerinkine bulaştırıldı. 1960'ta gene dış telkinle ilk kurulan İngilizce dilli Türk evrenkentini zamanla birçok yenileri tâkip etti. Bunlarda yalnız fen değil, tüm dersler İngilizce oldu (tarih, edebiyat dâhil). Kamuoyu toptan aldatıldı (Bkz. O.S, "Bye Bye Türkçe" kitabı (Otopsi Yayınları, İst., 25.baskı 2005).

    3. 1990'larda "Tarzanca" ile eğitim ilkokullara, anaokullarına kadar indirildi. (Bir ülkenin dilini yok etmenin temel yöntemi).

    4. Bir yandan da Türk yazısını bozmak (sonra yok etmek) faaliyetleri yürütülüyordu. 1980 darbesinde, birden Türk yazısındaki inceltme işaretleri (^) kalktı. Tabii bu, "Eski Türkçe" sözcükleri yazılamaz hâle getiriyor, Türkçe'ye de büyük bir karışıklık darbesi vuruyordu. (Örn. "hala" "hâlâ", "kar" "kâr" ikililerindeki gibi.) İşin garibi, tasfiyeciliğe karşı olanlar dâhil "sağ"lı, "sol"lu basın-yayın bunu uyguladı. Kimin başlattığına gelince, iki taraf ta birbirinin üstüne atıyordu. Demek ki, hiçbirinden değil, olay gene yabancı danışmanlardan (yâni "güdücü"lerden) kaynaklanmıştı. [Sanırım aynı sıralarda, okullarda da Türkçe yazım kuralları öğretilmez oldu. Zâten edebiyat (ve târih) dersleri de azaltılıp duruyordu].

    5. Atatürk'ün yeni Türkçe yazısı tüm dünyanın imrendiği, bütünüyle diline tam uyan, okunduğu gibi yazılan, yazıldığı gibi okunan bir yazıdır. Herkes bu yazıyı birkaç haftada öğrenebilir. İlk defâ karşınıza çıkan bir kelimenin nasıl okunacağı, nasıl yazılacağı diye bir sorun yoktur. "Harf harf söyle" diye sorulmaz. Batı dillerinde, özellikle şu imlâsı tam bozuk "Tarzanca"da ise, biri "Adım Smith" dese, öbürü hemen, "spell it" (harfle) der. Ne gülünç; halbuki "Smith", Türkçe'deki "Mehmet" kadar yaygın bir isim. Türkçe'nin ve yazısının bilgisayar ve bilim için en uygun dil ve yazı olduğu hakkında ise Batılılar da artık yazılar yazıyorlar.
    Dili İngilizce olan okullarda çocuklara okuma yazma öğretmek çok zordur. Her sözcüğün okunuşunu yazılışını çocuk ezberleyecek. Kural kaide yok. Nitekim ABD basınına göre orada liseyi bitirenlerin yüzde 60'ı kendi dili İngilizce'yi dosdoğru okuyup yazamıyor. Türkçe'de ise yakın zamana kadar çocuklar heceleme yöntemiyle ve Türkçe'nin güzel kuralları sâyesinde her şeyi hemen okuyabilir, yazabilir konuma ilk yılda gelirlerdi. Derken, Türkçe'yi yok edip yerine 250 kelimelik köle dili İngilizce'yi koymak ana planına uygun olarak, yabancı danışmanların güdümüyle okullarımızda Türkçe okumak yazmak öğretimi yöntemi değiştirilip kelime kelime, her birisinin görüntüsünü ezberleme yöntemi kondu. Sonuçta evrenkentli gençlerin bile imlâsı bozuldu (e-postalarda sık sık görüyoruz). Tabii buradaki dış güdüm gayesi, aslında sâdece İngilizce okumayı öğretmek, Türkçe'yi toptan yok etmek. Ayrıca ilkokulda Türk alfabesi öğretirken "w", "q"yu da katıyorlar.
    Yukarıda, bir dizi abuk sabuk, mantıksız gibi görünen olayların, yapılanların arasında nasıl bir temel bağıntı, nasıl bir düşman hedefine doğru adım adım yürüyüş olduğunu göstermeye çalıştık. Umarım durum belirginleşmiştir.

    Şimdi Türkçe'nin yazısı konusundaki ilkelerimizi şöyle sıralayabiliriz:

    a. Türk yazısında inceltme (^) işaretleri herkes tarafından mutlaka kullanılmalıdır. (Bilgisayarda onları koymak da çok kolay.) Yazarlar, çıkacak yazılarında koydukları inceltme işaretlerinin aynen baskıda da olması için yayınevine, gazete, dergi idâresine (bizim yaptığımız gibi) ısrar etmeli.
    b. Okullarda okuma yazma tekrar bizim usul heceleme yöntemiyle öğretilmeli. Türkçe'nin dilbilgisi, ses uyumları, terim türetme kuralları eskiden olduğu gibi çok iyi öğretilmeli.
    c. Türk edebiyatı (her dönemdeki) ve târihi dersleri yeniden ihyâ edilip 1980'e kadar olduğu şekle ve miktara rücû etmeli; tarih derslerinde Türk kültür tarihine verilen yer de artırılmalı.
    Tabii bütün bunların olabilmesi için her düzeydeki eğitimi düzenleyen devlet kuruluşları artık kesinkes yabancı "danışman"lar hâkimiyet ve güdümünden kurtarılmalı. Türk gençliğinin, dolayısıyla milletinin geleceğini, kaderini gizli, açık düşmanlar değil, Türk milletinin öz vatansever evlâtları belirleyecektir.
    19.06.2005

    http://www.sinanoglu.net/modules.php?name=Sections&op=viewarticle&artid=130



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Castle Bravo -- 18 Mart 2006; 21:50:33 >
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Tuğer

    Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu'nun bir yazısı:

    Türkçe'nin yazılışı, okunuşu

    Eskişehir'e indim; Porsuk Çayı'nın orda, dükkânın adı "Lavash". İstanbul, Beşiktaş yokuşunda kebapçı olmuş "Dönerchi". Allah Allah, bunu yazan zât-ı Avrupaî anlaşılan Batı dilinde "ch" nın "c" değil, "ç" okunduğunun da farkında değil. Ve tabii böyle gülünç (daha doğrusu acınacak) misâlleri artık sıkça görüyorsunuz. Sâdece aşağılık duygusundan, sömürge ruhluluktan mı, yoksa üstüne özenti sıvanmış bir kara câhillikten mi oluyor bunlar dersiniz? Sanmam; işin temelinde "millî eğitim"i 1946'dan beri güdümüne almış yabancı danışmanların (ve tabii onların yerli emir kullarının) kademeli oyunlarından biri yatıyor. Nasıl mı?

    Kademeler şöyle:

    1. Önce Türkçe ikiye bölündü (yanlış adlarıyla "Osmanlıca", "Öz Türkçe", geçen iki yazımda belirttiğim daha doğru adlarıyla "Eski Türkçe", "Kök Türkçe" diye). Bilim terimleri, Atatürk'ün yolunda bir süre Kök Türkçe'den türetilip bu terimler ortaöğretime yerleşti. Ancak aynı terimleri evrenkentler pek kullanmadığı için tam bir teknik dili birliği oluşmadı. "Solcu" diye bilinen Öz Türkçeciler 1950-1980 arası tedrîcen ana gayeden uzaklaşıp Eski Türkçe'yi tasfiye yoluna girdiler. "Sağcı" diye bilinen Eski Türkçeciler ise bu tasfiyeciliğe aşırı bir tepki olarak bilim için Kök Türkçe'den türetilen terimlere dahî düşman oldular. (Bu konuları son iki yazımda etraflıca işledim). Oluşan boşluğa İngilizce bozuntusu ("Tarzanca") lâflar hücum etti. İki tarafın da saplantılıları, artan "Anglomanlıca" tehlikesine pek aldırmadılar; birbirleriyle "Kelime mi, sözcük mü?", "Millet mi, ulus mu?" diye kavga etmeyi sürdürüyorlardı.

    2. İngilizce ile eğitim, önceleri yalnız fen dersleri olmak üzere ilk kez bir Türk okulunda (hem de Atatürk'ün tam tersi gayeyle kurduğu okulda) 1953'te başladı. Kısa sürede bu, devletin birçok okullarına, sonra özel ve cemaatlerinkine bulaştırıldı. 1960'ta gene dış telkinle ilk kurulan İngilizce dilli Türk evrenkentini zamanla birçok yenileri tâkip etti. Bunlarda yalnız fen değil, tüm dersler İngilizce oldu (tarih, edebiyat dâhil). Kamuoyu toptan aldatıldı (Bkz. O.S, "Bye Bye Türkçe" kitabı (Otopsi Yayınları, İst., 25.baskı 2005).

    3. 1990'larda "Tarzanca" ile eğitim ilkokullara, anaokullarına kadar indirildi. (Bir ülkenin dilini yok etmenin temel yöntemi).

    4. Bir yandan da Türk yazısını bozmak (sonra yok etmek) faaliyetleri yürütülüyordu. 1980 darbesinde, birden Türk yazısındaki inceltme işaretleri (^) kalktı. Tabii bu, "Eski Türkçe" sözcükleri yazılamaz hâle getiriyor, Türkçe'ye de büyük bir karışıklık darbesi vuruyordu. (Örn. "hala" "hâlâ", "kar" "kâr" ikililerindeki gibi.) İşin garibi, tasfiyeciliğe karşı olanlar dâhil "sağ"lı, "sol"lu basın-yayın bunu uyguladı. Kimin başlattığına gelince, iki taraf ta birbirinin üstüne atıyordu. Demek ki, hiçbirinden değil, olay gene yabancı danışmanlardan (yâni "güdücü"lerden) kaynaklanmıştı. [Sanırım aynı sıralarda, okullarda da Türkçe yazım kuralları öğretilmez oldu. Zâten edebiyat (ve târih) dersleri de azaltılıp duruyordu].

    5. Atatürk'ün yeni Türkçe yazısı tüm dünyanın imrendiği, bütünüyle diline tam uyan, okunduğu gibi yazılan, yazıldığı gibi okunan bir yazıdır. Herkes bu yazıyı birkaç haftada öğrenebilir. İlk defâ karşınıza çıkan bir kelimenin nasıl okunacağı, nasıl yazılacağı diye bir sorun yoktur. "Harf harf söyle" diye sorulmaz. Batı dillerinde, özellikle şu imlâsı tam bozuk "Tarzanca"da ise, biri "Adım Smith" dese, öbürü hemen, "spell it" (harfle) der. Ne gülünç; halbuki "Smith", Türkçe'deki "Mehmet" kadar yaygın bir isim. Türkçe'nin ve yazısının bilgisayar ve bilim için en uygun dil ve yazı olduğu hakkında ise Batılılar da artık yazılar yazıyorlar.
    Dili İngilizce olan okullarda çocuklara okuma yazma öğretmek çok zordur. Her sözcüğün okunuşunu yazılışını çocuk ezberleyecek. Kural kaide yok. Nitekim ABD basınına göre orada liseyi bitirenlerin yüzde 60'ı kendi dili İngilizce'yi dosdoğru okuyup yazamıyor. Türkçe'de ise yakın zamana kadar çocuklar heceleme yöntemiyle ve Türkçe'nin güzel kuralları sâyesinde her şeyi hemen okuyabilir, yazabilir konuma ilk yılda gelirlerdi. Derken, Türkçe'yi yok edip yerine 250 kelimelik köle dili İngilizce'yi koymak ana planına uygun olarak, yabancı danışmanların güdümüyle okullarımızda Türkçe okumak yazmak öğretimi yöntemi değiştirilip kelime kelime, her birisinin görüntüsünü ezberleme yöntemi kondu. Sonuçta evrenkentli gençlerin bile imlâsı bozuldu (e-postalarda sık sık görüyoruz). Tabii buradaki dış güdüm gayesi, aslında sâdece İngilizce okumayı öğretmek, Türkçe'yi toptan yok etmek. Ayrıca ilkokulda Türk alfabesi öğretirken "w", "q"yu da katıyorlar.
    Yukarıda, bir dizi abuk sabuk, mantıksız gibi görünen olayların, yapılanların arasında nasıl bir temel bağıntı, nasıl bir düşman hedefine doğru adım adım yürüyüş olduğunu göstermeye çalıştık. Umarım durum belirginleşmiştir.

    Şimdi Türkçe'nin yazısı konusundaki ilkelerimizi şöyle sıralayabiliriz:

    a. Türk yazısında inceltme (^) işaretleri herkes tarafından mutlaka kullanılmalıdır. (Bilgisayarda onları koymak da çok kolay.) Yazarlar, çıkacak yazılarında koydukları inceltme işaretlerinin aynen baskıda da olması için yayınevine, gazete, dergi idâresine (bizim yaptığımız gibi) ısrar etmeli.
    b. Okullarda okuma yazma tekrar bizim usul heceleme yöntemiyle öğretilmeli. Türkçe'nin dilbilgisi, ses uyumları, terim türetme kuralları eskiden olduğu gibi çok iyi öğretilmeli.
    c. Türk edebiyatı (her dönemdeki) ve târihi dersleri yeniden ihyâ edilip 1980'e kadar olduğu şekle ve miktara rücû etmeli; tarih derslerinde Türk kültür tarihine verilen yer de artırılmalı.
    Tabii bütün bunların olabilmesi için her düzeydeki eğitimi düzenleyen devlet kuruluşları artık kesinkes yabancı "danışman"lar hâkimiyet ve güdümünden kurtarılmalı. Türk gençliğinin, dolayısıyla milletinin geleceğini, kaderini gizli, açık düşmanlar değil, Türk milletinin öz vatansever evlâtları belirleyecektir.

    http://www.sinanoglu.net/modules.php?name=Sections&op=viewarticle&artid=130





    Kardeşim Allah senden bin kere razı olsun bu kadar duyarlı olduğun için...
  • İsteyen istedigi gibi yazabilir kardeşim.Ama bunu popüler olmak için yapanlar saftiriğin önde gidenidir.Örnegin İngilizce,Fransızca filmlerin adının Türkçe'ye uyarlanması çok komik oluyor.Gerektiginde tabi kullanılacak başka diller de.Bunlara çok takılıyorsunuz,garipsiyorum.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Wolqanyc

    İsteyen istedigi gibi yazabilir kardeşim.Ama bunu popüler olmak için yapanlar saftiriğin önde gidenidir.Örnegin İngilizce,Fransızca filmlerin adının Türkçe'ye uyarlanması çok komik oluyor.Gerektiginde tabi kullanılacak başka diller de.Bunlara çok takılıyorsunuz,garipsiyorum.

    Hocam takılmamı(zı)n bir nedeni:
    quote:

    Burası önemli bir nokta. Zira Batı'yı (Özellikle İngiliz ve İngilizimsileri) her alanda üstün gören, biz onlarla başa çıkamayız diyen kesimler dilimize sahip çıkalım deyince cevap olarak " küreselleşiyoruz, bırak bu işleri, dünya dili İngilizce" gibi garip sözler sarfetmekteler.

    Zihniyetler değiştiği anda dil meselesi sorun olmaktan çıkacaktır. Vatanını ve milletini seven, onu bir hedef doğrultusunda en ileri taşımak isteyen birey ve kesimlerin Türkçe'ye önem vermemesi düşünülemez.


    Tabii buradan biz en iyisiyiz, ülkeyi kalkındırmak isteyen bir tek biziz anlamı çıkmasın. Genel bir düşünce sadece.

    Birtakım belli kelimeler kalabilir belki. Önemli olan insanların diline önem vermesi, mümkün olduğu kadar Türkçe kelime kullanmaya özen göstermesidir. Bu ruha sahip olan toplum, muhtemelen ülkesini de kalkındıracak olan toplumdur.

    quote:

    Kardeşim Allah senden bin kere razı olsun bu kadar duyarlı olduğun için...


    Sağol hocam.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Castle Bravo -- 19 Mart 2006; 1:43:16 >
  • hanımlar beyler türkçemiz elden gidiyor diyorsunuz.. peki burada kaç kişi kürtlerin türkçe bilmemesiyle ilgileniyor? kaçınız doğudaki okullarda eğitimin türkçe yapılamamasıyla ilgileniyor? bu iş türkçeye girmiş 10-100 kelimeyle bitmiyor.. bu iş 3-5 kişinin ağzına dolanmış kelimeleri protesto etmekle bitmiyor.. bu iş doğuya tayini çıkan öğretmenlerin kürtçe öğrenmek zorunda kalmasıyla başlıyor, oradaki onbinlerce insanın türkçe bilmemesiyle devam ediyor.. insanlara ben turkceyi koruyorum demekle bitmiyor iş.. o konusulan seyden yüzlerce kez daha onemli bir konu bu.. dikkatinizi çekerim..
  • Peki o doğudakiler Türkçe öğrenmeyi istiyor mu?
  • quote:

    Orjinalden alıntı: bomert

    hanımlar beyler türkçemiz elden gidiyor diyorsunuz.. peki burada kaç kişi kürtlerin türkçe bilmemesiyle ilgileniyor? kaçınız doğudaki okullarda eğitimin türkçe yapılamamasıyla ilgileniyor? bu iş türkçeye girmiş 10-100 kelimeyle bitmiyor.. bu iş 3-5 kişinin ağzına dolanmış kelimeleri protesto etmekle bitmiyor.. bu iş doğuya tayini çıkan öğretmenlerin kürtçe öğrenmek zorunda kalmasıyla başlıyor, oradaki onbinlerce insanın türkçe bilmemesiyle devam ediyor.. insanlara ben turkceyi koruyorum demekle bitmiyor iş.. o konusulan seyden yüzlerce kez daha onemli bir konu bu.. dikkatinizi çekerim..

    "Kendi diline ve vatanına sahip çıkan toplum bu konuya da el atar elbet" gibi biraz değişik bir cümleyle cevap vermek yerine haklısın diyorum Çok mesele var şüphesiz.
  • Oktay Sinanoğlu'nun bir yazısı daha:

    İkiye Bölünmüş Türkçe'ye Çare ve İleri İlkeler

    Geçen iki yazımızda sayısı hayli kabarık dilcilerimizin, bazı edebiyatçılarımızın, hattâ Türkçe-severlerimizin, 1950'lerden itibâren, nasıl ikiye bölündüklerini, Türkçe'nin meselelerini, başka hiçbir ülkede ve dilde görülmedik biçimde, dışarıdan üretilmiş "sahte sağ" ve "sahte sol" çatışmalarıyla karıştırdıklarını yazmıştık. Durum öyle bir hâle gelmişti ki, zâtın biri konuşurken "kelime" dese kendisine "faşist", "sözcük" dese "komünist" yaftası yapıştırılıyordu. Dolayısıyla ne diyeceğini şaşıranlar da çoktu. Mantığı rafa kaldıran ipe sapa gelmez bağnazlıklar, saplantılar, milletin her şeyine olduğu gibi Türkçe'ye de zarar veriyordu.

    Ama iki taraf saplantılılarının bir kısmı, daha kötüsü, dışarıya hizmet etmeyi kendine şiâr edinmiş maskeli takımının tümü bir konuda iyi anlaşıyorlardı: Türkçe'yi millî eğitimin, bilimin dili olmaktan men etmek, yerine "Tarzanca" ile sömürge eğitimi koymak; hem de, "Eski Türkçe", "Kök Türkçe" şeklinde ikiye bölünmüş Türkçe'nin hiçbir biçimine aslında hassasiyet göstermeyip dilimizi, ona batırılan, yırtık pırtık eden, "Anglomanlıca", "Tarzanca" dediğim İngilizce bozuntusu yabancı sözcük dikenleriyle doldurmak. "Bye Bye Türkçe" (Otopsi Yayınevi, İst., 20.Baskı Mayıs 2005) kitabımızda etraflıca ve tarihî misâllerle anlattığımız üzere, dili de ikiye bölüp yok etmek (dolayısıyla Türk ülkesi ve ulusunu târihe gömmek) tezgâhının sömürgeci dış düşmanlarımız (ve dâhilî bedhahların işbirliğiyle) başlatılmış olup hâlen de desteklendiğini artık herkes idrak edebilmeli (çok şükür idrak edenler de çoğalıyor). Ancak işin kökeni anlaşılıp, özellikle dilcilerimizin, edebiyatçılarımızın, basın-yayın mensuplarının aralarında eski saplantılardan kurtulmamışlar veya olayın mâhiyetini fark etmeyip sâfiyâne Türkçe'ye istemeyerek zarar verenler varsa, onların da artık Türkçe'nin bütünü etrafında birleşmeleri, Türkçe'nin karşısındaki hakikî tehlikelere karşı hep beraber mücadeleye katılmaları gerekiyor.

    Türkçe'nin Batı dillerinin (tabii şimdi özellikle günün büyük sömürgecisinin dünya köleleri için revâ gördüğü dil bozuntusunun) hâkimiyeti altında ezilip yok olmaması için yapmamız gerekenlerin bazılarını, zaman zaman yıllar öncesinden beriki bazı yazı ve kitaplarımızda belirttik.

    Şimdi çareleri, mücadele unsurlarını toparlayıp ilerisi için Türkçe konusundaki ilkelerimizi sıralayalım:


    1. Eski aydın diliyle, halk diliyle, târihî ve günümüz Avrasya lehçeleri ile Türkçe bir bütündür. Tümüyle kullanılmalı, öğretilmelidir. Türkçe'nin bütünü etrafında tüm aydınlarımız birleşmeli, Türkçe, târihimizle geleceğimiz arasında, hem de Avrasya coğrafyasındaki Türk halkları arasında yeniden köprü olmalıdır. Dolayısıyla:

    2. Türkçe'nin bölünmesine ve tasfiyeciliğe hayır, zenginleştirmeye evet.

    3. Kavramların "eski", "yeni" Türkçe karşılıkları dururken, "Anglomanlıca", "Tarzanca" lâflar kullanmayacağız. Örneğin, "teferruat" ve "ayrıntı" dururken "detay" deme züppeliği de ne oluyormuş?

    4. Yeni kavramlara karşılıklar, binlerce yıllık ve halk diliyle de bağdaşık olan "Kök Türkçe"nin matematik gibi terim türetme kurallarıyla karşılanacak; bu kuralları okullarda herkes iyi öğrenecek. [Burada önemli bir yöntem meselesi şu: "Kavram"ları Türkçe'de başka türlü (ve çoğu kez Batı dillerinden daha uygun ve güzel) ifâde ederiz. Batı dili bir kelimeyi Latince vb. tesâdüfen gelmiş kökeninden harfiyen tercüme olmaz; kavrama Türkçe yeni karşılık bulmalıyız. (Meselâ, "üniversite" lâfının eski kökenini değil kavramı çevirerek, vaktiyle "evrenkent" sözcüğünü türettik, "evrensel bilgilerin üretildiği ve öğretildiği yer" anlamına.)] Ancak:

    5. Bin yıldır kullandığımız, bazılarını Arapça, Farsça köklerden Türklerin türettiği [özelikle İngilizce ve Fransızca'da Latince, eski Yunanca'dan (Grekçe) türetme yapıldığı gibi, o devir Türkçe'sinde de çok uluslu bir büyük devlet (Batı anlamında, tarzında "imparatorluk" dememeliyiz) olmanın icâbı], çoğu halk diline kadar girmiş "Eski Türkçe" sözcükleri tasfiye etmemeli, onları da kullanmalı ve öğretmeliyiz ki geçmişimizle, atalarımızla, edebiyatımızla bağımız kopmasın.

    6. Eşanlamlılar hakkında ilke: Her dilde eşanlamlı gibi başlayan kelimeler zamanla anlam kaymasına uğrar; her biri biraz değişik anlama gelmeye başlar. Bu dili zenginleştirir. (Lâf, söz; kelime, sözcük; bilim, ilim ikililerindeki gibi.) Ayrıca her kelimenin üstünde târih ve kültür birikimini yansıtan bir "çağrışım bulutu" vardır. Tüm bu sebeplerden "Eski Türkçe", "Kök Türkçe" tüm sözcükleri korumalı ve kullanmalıyız. Bir de şu misâle bakın: Türkçe'de "münakaşa", "müzakere", "münâzara" birbirine yakın ama önemli değişik anlamlara gelir. Bunları atıp (tasfiye edip), yerine sâdece, kendisi de çok güzel bir "Kök Türkçe" sözcük olan "tartışma"yı koyarsanız dili fakirleştirir, yaratılan boşluğa "Tarzanca" kelimeler dolmasına yol açarsınız.

    7. Eski, yeni her türlü güzel Türkçe'si dururken İngilizce bozuntusu bir lâf paralamanın kökeninde yabancı dille (genelde şimdi "Tarzanca") eğitim yatıyor. Bu sömürge, bu misyoner okulu türü eğitim çocuklara aşağılık duygusu aşılarken, bir yandan da düşünme kabiliyetini köreltmekte, ulusal bilinci de yıpratmaktadır.

    8. Garip İngilizcemsi dükkân, işyeri, şirket, renkli, allı pullu, "magazin" türü dergi/mecmua adları salgınının da kökünde aynı aşağılık duygusunu, sömürge ruhunu, ve tabii yabancı dille eğitimi bulabilirsiniz. İlkemiz, "yabancı dille eğitime hayır, mesleğe göre gerekebilecek yabancı dilleri ayrıca, yabancı dil derslerinde, yabancı dil öğretme uzmanı öğretmenlerle öğretmeye evet" olacaktır. [Atatürk'ün "millî eğitim" ilkesi de bu idi.]

    9. Her düzeyden okullarımızda "Eski Türkçe", "Kök Türkçe" hepsi çok iyi öğretilecek, son on yıl öncesine kadar olduğu gibi binlerce yıllık edebiyatımızın tümü okutulacak. Gençler, 40-50 yıl önceki bir yazıyı anlamakta zorluk çekmeyecek (hattâ daha öncekileri). Nerede görülmüş? Atatürk'ün "Büyük Nutuk"unu bile "sâdeleştiriyoruz" bahanesiyle tercüme edip anlamını bile kasden değiştiriyor; üstelik ruhunu, üslûbunu, gücünü yok ediyorlar. Peyâmi Safâ'nın sâde dille yazılmış nefis "9. Hâriciye Koğuşu"nu bile "güncel Türkçe'ye tercüme" edip geçenlerde bastılar. Daha önce de "Türk okulları(!)" için o güzel Türkçeli Ömer Seyfettin hikâyelerinin, üstelik, "Tarzanca"larını çıkardılar. Görülüyor ki tüm bu kepazelikler, ahmaklıktan değil, Batı planına göre Türkçe'nin, kimliğiyle, târihiyle Türk milletinin yok edilmesi için tezgâhlanmaktadır. Bunlar kesinlikle engellenecek. Herkes, yazar nasıl yazdıysa aynen öylesini okuyup anlayacak. Yoksa, zâten ne edebiyat kalır, ne yazar.

    12.06.2005


    http://www.sinanoglu.net/modules.php?name=Sections&op=viewarticle&artid=126

    -------

    Burada ise kitaplarından bahsedilmiş. Herkese tavsiye ederim.

    http://www.sinanoglu.net/modules.php?name=Content&pa=showpage&pid=35



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Castle Bravo -- 18 Mart 2006; 22:47:07 >
  • Sindire, sindire okudum. Ellerine sağlık @Tuğer
  • teşekkürler herkese...
  • bu konu daha öncede açılmıştı.

    http://forum.donanimhaber.com/m_3923512/mpage_1/key_//tm.htm#3923512

    türkçenin üstünlüğü için bende yazmıştım.

    dünyada 3 tür dil vardır:
    1- tek heceli diller
    çin-tibet dilleri (çince birmanca) ve zenci afrika dilleri (zuluca swahilice) bu tür dillerdir.
    2- çok heceli diller
    ural-altay dilleri (türkçe macarca fince moğolca japonca) kafkas dilleri (çerkezce gürcüce) malezya-polinezya dilleri
    (malayca hawaice) amerika yerlileri dilleri (apaçi maya caraip) bu tür dillerdir.
    3- bükünlü diller
    hint-avrupa dilleri (ingilizce fransızca rusça iranca hintçe) ve hami-sami diller (arapça ibranice) bu tür dillerdir.
    dil aileleri diye tabir edilen birbirine benzeyen dil guruplarının aynı dilden türediği varsayılır. bir çok dil ailesi var dünyada. böylece dilleri sınıflandırmak ve kökenlerini düzene sokmak mümkün oluyor. dil benzerliği halkların ırki yakınlığına her zaman uymayabiliyor (bugünde amerika kıtasında milyonlarca zenci ve kızılderili ingilizce-fransızca-ispanyolca konuşuyor) dilin gelişimi o dili konuşan halkın hayat koşullarına ve çevreyi gözlemleme gücüne ama özellikle anlatımdaki ayrıntıya inme gücüne göre değişir. aztek dilinde tek bil kelime kar-buz-soğuk anlamına gelir. eskimo dilinde 68 kelime kar ile ilgilidir.
    türkçedeki hala-teyze-baldız-görümce kelimeleri bir çok hint-avrupa dilinde tek kelimeyle söylenir. bir dilin gelişkinliği özellikle çekimlilik gücü ile belli olur. eskiden romalıların konuştuğu latince çok yüksek çekimli bir dildi. amabuntur = sevileceklerdir kelimesini bu gün
    hiç bir avrupa dilinde tek kelimeyle söylemek mümkün değil.
    ama işte ben şimdi = işaretinden sonra bunun karşılığını tek kelimeyle yazdım bile. kimse konuştuğumuz dilin üstünlüğünün farkında değil.
    türkçedeki yüksek çekim gücünü ve dilimizin üstünlüğünü neden kimse bilmiyor bu kadarmı kendi kültürümüze yabancılaştık. oysa bizim dilimiz tüm asya ve avrupa dillerinden çok daha üstün. her iki kıtada da bu kadar yüksek bir çekim gücüne sahip hiç bir dil yok. bizimle kıyaslanırsa yalnızca bazı kızılderili dilleri çok yüksek derecede çekimli. atalarımızın yüksek zekasıyla şekillenmiş dilimizin bize bırakılmış üstün bir miras olduğunu hala bilmiyoruz. bugün sanılıyorki zengin ve gelişkin toplumların dilide herhalde daha üstündür. oysa hiçde değil işte.
    bir avuç göçebe kızılderilinin konuştuğu ilkel kabile dillerinin çok gerisinde kalmış diller konuşan asyalı ve avrupalı halklar sonradan yükselmiş olabilirler ama asla dilleri de onlarla birlikte gelişmiş değil. hala ilkel diller konuşuyorlar. dilimizin değerini bilmeliyiz bugün hiç bir zahmete girmeden sahip olduğumuz çok büyük bir üstünlük bunu farketmemiş bir toplum olduğumuza hala inanamıyorum. atlantikten pasifiğe dek diğer tüm halklar sıradan diller konuşuyor bu bölgede en üstün dili konuşan biziz. biz sıradan bir dil konuşmuyoruz avrasyanın en üstün dilini konuşuyoruz. ağzımızın içindeki hazinenin farkına varmalıyız artık.




    biz dünyanın en rahat kullanılan en gelişkin 3-5 dilinden birini konuşuyoruz. biz eğer istersek dilimizi yabancı kelimelerden temizleyip bunların yerine türkçe karşılıklar koyabilme imkanına sahibiz. yalnızca bugün resmi dilimiz olan istanbul türkçesinde 40.000 kelime var. anadolu lehçelerinide sayarsak 100.000 tane. daha bu sadece bizim ülkemizde ve sadece bugünkü potansiyelimiz. bir de dış türkleri ve geçmiş yüzyıllarda kullanılan kelimeleride sayarsak hesabı tam belli bile değil. birde dilimizdeki sayısız eki kullanarak bunlardan yeni kelimelerde türetilebileceğimizi de ekleyelim. ... bu kadar büyük bir potansiyel başkasında başka halkların dilinde yok. onlar dillerini temizlemeye çalışırsa bizden farklı olarak yabancı kelimelerin yerine yenilerini koyamazlar zaten. ama biz bunu yapabiliriz bizim dilimizin bu potansiyeli var bizi farklı yapan da bu.




    zaten arap-latin-yunan vs dünyada çin alfabesi dışındaki tüm alfabeler aynı kökten gelir. en eski örneği M:Ö 1900 yılı civarında sina yarımadasında bulunan bir alfabe bugünkü tüm bu alfabelerin kaynağıdır. önceden hiyeroglif denen resim yazısı ve çivi yazısı kullanılıyordu. alef= öküz beth= ev kelimelerinin resim olarak en basit şekli bu harfleri oluşturmuşlardı. A harfini ters çevirin bir öküz kafası ve boynuzlarına benzer hala. "alfabe" kelimesi batı kökenlidir. arapçada buna "elifba" denir. dilimizin değerini bilmiyoruz bugün "tunka" adlı bir çevirme programı çektim ve uzun zamandır çevirmek istediğim medieval oyunu ile ilgili bir metni çevirdim. ne dediği ne demediği zar-zor bile anlaşılması kafa patlatan bir karmaşa çıktı. hep kavramlarla ilgili çağrışımlar kafanda oluşacak da ne dediğini yaklaşık olarak tahmin edebileceğin bir dil bu ingilizce denen dil. bizim ne güzel bir dilimiz varki en küçük ayrıntıları bile tek kelimeye eklediğimiz eklerle anlatabiliyoruz.









    daha önce başka bir sitede yazmıştım.
    aslında 3 tane cevap mesajı var yukarda.
  • @bozkirsovalyesi

    Güzel yazmışsın
  • Devlet müdahele etmedikçe Türk dili, Türk kültürü gibi yok olacaktır.
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.