Şimdi Ara

Atatürk'ün Anıları (5. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
167
Cevap
5
Favori
5.480.194
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 34567
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • saol kanka atatürk'ün naıları çok güzel olmuş bende bunun sayesinde 100 alırım
  • mythief çok teşekkür ederim Atatürk`ün anılarını bize sunduğun için ha unutmadan benim ödevimdi bunun için de teşekkürler
  • süpersin mythief ödev 5 dk da bitti DH farkı bu google amcada ilk sıra
    yukarı
    up suz olmasss
  • Çok güzel bi topic devamı dileğiyle
  • Alıntıdır ayrı bi sitede yazıldı il aynısı resimlerle
  • bazı anılarda gözyaşlarıma hakim olamadım açıkçası çok güzel paylaşım
  • Silahları hükümet tarafından elinden alınan askerin olduğu anıyı okurken gözyaşlarıma hakim olamadım. Çok teşekkürler, çok güzel hazırlamışsın hem de
  • “KUVAYI MİLLİYE” NEYE YARAR?

    I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı Devleti’nin yöneticileri kendi taç ve tahtlarının geleceği için Türk yurdunun istilasına göz yumunca Türk Milleti kendi namusunu, yurdunu ve geleceğini kurtarmak amacıyla “Kuvayı Milliye” adı verilen yerel direniş örgütlerini kurmuşlardır. Bu yerel örgütler Kurtuluş Savaşı destanını yazacak olan Türk Milletinin kahraman ordusunun çekirdeğini oluşturmuştur. Aşağıdaki anekdot da Atatürk’ün Kuvayı Milliye ile ilgili ilginç değerlendirmesi yer almaktadır.

    Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra memleket işgal edilmiş, ordu dağılmış, elde bir şey kalmamış durumdaydı.

    Yabancılar artık Türkiye’nin tarihe karıştığını iddia ediyor, memleket üzerinde pazarlıklar yapıyorlardı.

    İşte bu sırada Atatürk Samsun’a çıkmış, Erzurum ve Sivas Kongresi’ni topluyor, “Kuvayı Milliye”nin oluşmasına çalışıyordu.

    Bu durum karşısında etrafındakilerden umutsuzluk içinde olan birisi, bir gün Mustafa Kemal’e:

    - Paşam, dedi, memleket işgal edilmiş, ordu tümüyle dağılmış, büyük devletler bizim sonumuzu görüşüyorlar. Galip devletlerin kuvvetli orduları ve donanmaları karşısında kurmak istediğiniz “Kuvayı Milliye” neye yarar?

    Mustafa Kemal gayet sakin şu cevabı verdi:

    - Kuvayı Milliye, namuslu bir insanın yastığının altındaki tabancaya benzer. Namusunu koruması için, herhangi bir ümidi kalmadığı zamanda hiç değilse intihara yarar.

    Hadi BESLEYİCİ, Atamız Atatürk, s.103-104


    BULUNUR

    Bir sorunu çözebilmenin, bir işi başarabilmenin ilk koşulu kişinin “başaracağım” inancını taşımasına bağlıdır. Bu inanca sahip olmayıp, ümitsizlik içerisinde olanların ise başarıya ulaşmaları mümkün değildir. Atatürk, düşman güçleri karşısında yılgınlığa düşen yakın çevresindeki arkadaşlarını ve Türk milletini sarsılmaz bir inançla motive etmiştir. “Başarı, başaracağım diyenlerindir” ilkesini hep canlı tutmuş ve Türk ulusuyla birlikte başarıya da ulaşmıştır.

    Kurtuluş Savaşı henüz başlıyordu. Ordu yoktu ve her taraftan vatanın bağrına giren düşmanlara karşı ancak gönüllü çetelerle savaş yapılıyordu. Milletvekilleri arasında bile, dövüşü göze alan, fakat ümitsizlikten kurtulamayanlar vardı.

    Bir gün Büyük Millet Meclisi’nde vatanın kurtulması için neler yapılması gerektiği hakkında heyecanlı konuşmalar yapılıyordu. Milletvekillerinden biri, sözlerini büyük vatan şairi Namık Kemal’in şu beyti ile bitirdi:

    “Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini

    Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?…”

    En büyük ve korkunç düşmanın, ümitsizlik olduğunu pek iyi bilen Atatürk bu beytin iki kelimesini değiştirerek, fakat veznini de bozmaksızın sert ve sarsılmayan bir sesle şu cevabı verdi:

    “Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,

    Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini!…”

    Niyazi Ahmet BANOĞLU, Nükte ve Fıkralarla Atatürk, s.88-89


    MİLLETE GÜVENİ

    Atatürk, “Özgürlüğün olmadığı yerde ölüm ve yokoluş vardır. Bütün gelişmelerin anası özgürlüktür.” sözünü söylerken bu duygu ve düşüncesinin kaynağını mensubu olmakla gurur duyduğu Türk milletinden aldığını çok iyi bilmekteydi. O, özgürlükleri için ölümü göze alabilen ulusların asla tutsak edilemeyeceğine inanmakta, Türk milletinin de bu özelliğinden dolayı sonsuza kadar özgür ve bağımsız kalacağını düşünmekteydi. Aşağıdaki anekdot Atatürk’ün Türk ulusundaki özgürlük tutkusuna olan güvenini yansıtması açısından güzel bir örnektir.

    Bir gün müslüman memleketlerden birinde (Mısır’da) bağımsızlık davası için çalışan liderlerden biri, Mustafa Kemal’i görmeye gelmişti. Kendisine:

    - Bizim hareketin de başına geçmek istemez misiniz? diye sordu.

    Olabilecek bir şey değildi, ama, insan yoklamalarını pek seven Mustafa Kemal:

    - Yarım milyonun bu uğurda ölür mü? diye sordu.

    Adamcağız yüzüme baka kaldı:

    - Fakat Paşa Hazretleri yarım milyonun ölmesine ne lüzum var? Başımızda siz olacaksınız ya… dedi.

    - Benimle olmaz, beyefendi hazretleri yalnız benimle olmaz. Ne zaman halkınızın yarım milyonu ölmeye karar verirse o vakit gelip beni ararsınız.

    Falih Rıfkı ATAY, Çankaya



    ATATÜRK’E HAKARET EDEN KÖYLÜ

    Atatürk, olaylara duygusal yaklaşmazdı. Kendisini daima olaya neden olan kişilerin yerine koyarak onların hareketlerinin gerisinde yatan nedenleri araştırır ve kararını ondan sonra verirdi. Devlet yönetiminde görev alanların kendilerini mutlaka vatandaşın yerine koymalarını, kendilerine nasıl davranılmasını, nasıl hizmet verilmesini isterlerse kendilerinin de vatandaşa aynı anlayışla davranmalarını ve hizmet vermelerini isterdi. Kendine yabancı, halkına yabancı, gerçeklerden uzak anlayışlı insanların toplumlarına yararlı olmaları mümkün olmadığı gibi bir de halkta yöneticilerin şahsında devlete olan güvenin sarsılması gibi çok olumsuz bir anlayışın doğmasına da neden olabilirler. Aşağıdaki anekdot Atatürk’ün halka hizmet anlayışını yansıtması açısından önemlidir.

    Atatürk’e hakaretten sanık bir köylü hakkında kovuşturma yapılıyordu. Durumu Ata’ya bildirdiler.

    - Mahkemeye veriyoruz, dediler, size küfür etmiş.

    Atatürk sordu:

    - Ben ne yapmışım ona?

    Soruşturma evrakını inceleyenler açıkladılar:

    - Gazete kağıdı ile sardığı sigarayı yakarken kağıt tutuşmuş da ondan.

    Bunu söyleyen o zamanın bakanlarından biridir. Bakana şu soruyu yöneltmiş:

    - Siz hiç gazete kağıdı ile sigara içtiniz mi?

    - Hayır…

    - Ben Trablus’ta iken içmiştim. Pek berbat şeydir. Köylü gene bana az küfretmiş. Siz bunun için mahkemeye vereceğiniz yerde, ona insan gibi sigara içmeyi sağlayınız.
    H. BESLEYİCİ, Atamız Atatürk, s.95-96


    İŞTE TÜRK ASKERİ BUDUR

    Yurdumuzu gezin görün, nerede bir yeşillik var, neresi nakış nakış işlenmiş biliniz ki ya orası Mehmetçiğin kışlasıdır, ya da oraya Mehmetçiğin eli değmiştir. Sanmayın ki o güzellikler önceden kalma; tamamı Mehmetçiğin emeğinin, zevkinin ve vatan sevgisinin ürünüdür. Mehmetçiğin ayak bastığı her toprak parçası onun gelişiyle vatanlaşmaktadır. Bütün bunlar Mehmetçiğin bir yönü; onun bir de itaatkarlığı, azmi ve dayanıklılığı yönü var ki, onu da aşağıdaki anekdotta büyük Mehmetçik Atatürk’ün kendi ağzından dinleyelim.

    Bir gün Atatürk’e Türk askeri hakkında ne düşündüğünü sormuşlardı.

    - Durun size bu konuda bir öykü anlatayım, diyen Atatürk, şu olayı anlatıyor:

    - Yıldırım Orduları kumandanı idim. Liman von Sanders Paşa da o sırada kıtalarımızı teftişe gelmişti. Hastaneden yeni çıkmış bir eri de nasılsa bölüklerin arasına karıştırmışlardı. Von Sanders:

    - Canım böyle adamları da niye burayar gönderirler? diye söylenerek hasta ve cılız eri göğsünden itti. Mehmetçik hemen yere yıkıldı.

    Alman generali davasını ispatlamış olmanın gururu ile:

    - İşte gördünüz ya, dedi. Düşmek için bahane arıyormuş…

    O sırada Von Sanders’e bir azizlik yapmak aklıma geldi. Erin yanına sokularak:

    - Ne kof şeymişsin sen, dedim. Dikkat etsene, seni yere yuvarlayan adam bizden değildi. Ne diye karşı durmadın. Şimdi yeniden yanına gelirse sıkı dur. Gücün yetiyorsa bir kakma da sen ona vur.

    Sonra da Von Sanders’e dönerek:

    - Sizin güçsüz sandığınız er, boş bulunduğu için yere yıkılmış. Türk askeri amir karşısında dünyanın en uysal askeri olur. Kendisine söyledim: “Hele gelsin bak, bir daha beni yere yıkabilir mi?”, diyor.

    Von Sanders askerlerle şakalaşmasını severdi. Gülerek aynı askerin yanına geldi. Fakat eliyle dokunur dokunmaz, o güçsüz askerden göğsüne öyle bir kakma yedi ki, hemen sırtüstü yuvarlandı. Von Sanders Mehmetçik’in bu karşı koymasına kızmamış, bilakis Türk erine karşı hayranlığı artmıştı. O kadar ki yerden kalkınca ilk işi Türk erinin elini sıkmak oldu.

    Atatürk:

    - İşte Türk askeri budur, diyerek sözlerini bitirdi.

    H. BESLEYİCİ, Atamız Atatürk, s.89-90




  • 1)emeğe saygı 2)çok saol performans ödevimi sayende yaptım
  • up! GncL
  •  Atatürk'ün Anıları
  •  Atatürk'ün Anıları
  • siteniz çok güzel poroze ödevim nu siteden yaptım
  • saolun arkadaşlar ödevim vardı araştırıodum buldum
  • ÇOK GÜZEL OLMUŞ ELİNE SAĞLIK BU ARADA HERKEZE MRB BN YENİ ÜYE OLDUM ADIM YASEMİN
  • quote:

    Orjinalden alıntı: mythief

    İZMİR SUİKASTI

    İzmir'de hazırlanan o alçakça suikastın sonuçsuz kalmasından sonra bir gün bize şu olayı anlatmıştı:
    - "Ziya Hurşit'in beni öldürmeye memur ettiği iki zavallı vardı. Sorguları yapıldıktan sonra bunların birisini yanıma çağırdım. Odada kimse yoktu. Kendisine sordum:
    - Sen Mustafa Kemal'i öldürecekmişsin, öyle mi?
    - Evet, dedi. Ben yine sordum:
    - Mustafa Kemal ne yapmıştı ki onu öldürecektin?
    - Fena bir adammış o. Memlekete çok fenalık yapmış. Sonra bize onu öldürmek için para da vereceklerdi.
    - Sen Mustafa Kemal'i tanıyor musun?
    - Hayır.
    - O halde tanımadığın bir adamı nasıl öldürecektin?
    - Geçerken işaret edecekler, Mustafa Kemal işte budur, diyeceklerdi. Biz de öldürecektik.
    O zaman cebimdeki tabancayı çıkararak kendisine uzattım:
    - Mustafa Kemal benim, haydi al eline tabancayı, öldür, dedim.

    Herif benden bu karşılığı alınca yıldırımla vurulmuş gibi oldu. Bir süre şaşkın şaşkın yüzüme baktıktan sonra diz üstü kapanarak hüngür hüngür ağlamaya başladı.

    Yahya Galip KARGI

    Kaynak: Yücel Dergisi, 1948

     Atatürk'ün Anıları





    Bu gerçek mi abi ya




  • Çok teşşekkürler elinize sağlık.
  • 1935 yılında, Rus ihtilalinin yıl dönümünden birkaç gün önce uzun bir konuşma yapan Stalin, gizli niyetini açığa vuracak bir taşkınlık göstermiş, Türkiye, İran yakın ve Uzak Doğu memleketlerini " Rus Bölgesi " diye adlandırmıştı. Moskova'da ki Türk Büyükelçisinin durumu derhal Atatürk'e bildirmesi üzerine Ankara'da Sovyet Rusya Büyükelçisi Karahan'a: "MOSKOVA'DA Kİ O HERİFE, KALİNİN MİDİR, STALİN MİDİR, NE ALLAH'IN BELASI İSE, O HERİFE SÖYLEYİN, BİZ TÜRK'LER ASIRLARCA RUSYA'NIN GÖBEĞİNDE RAKI İÇMİŞ MİLLETİZ, GEREKİRSE GENEDE İÇMESİNİ BİLİRİZ.
  • ÇOK GÜZEL OLMUŞ HEPSİNİ OKUDUM HEPSİ BİRBİRİNDEN GÜZEL BU ARADA BN YENİ ÜYEYİM ADIM YASEMİN
  • 
Sayfa: önceki 34567
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.