Şimdi Ara

' Tüketim Toplumu ' Popüler Kültür ' gibi konularda DH halkının düşünceleri ...

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
7
Cevap
0
Favori
137
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Herkes düşündüklerini yazabilirmi ?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >



  • Ülkece değil dünyaca ,tüm insanlar ikiye ayrılır, üreticiler (zenginler) ,bir de tüketiciler (fakirler). Onlar üretir sen tüketirsin ve onlar kae eder. Dünya bu şekilde dönmeye devam eder. Bir fakir daha tüketir ve diğeri de özenir,o da tüketir, böylece popüler bayat ve ucuz bir kültür oluşur, herkes bunu takip eder ama üretici yine kazanır yinr kazanir...


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Popüler kültür kavramını iyice anlamak için öncelikle hegemonya kavramının üzerinde durmak gerekir.

    Egemen sınıfın iktidarı sağlarken kullandığı iki yöntem vardır; fiziksel güç , kültürel ve ideolojik aygıtlar. Egemen sınıf, kurulu düzeni egemen kılan sınıf çıkarlarını destekleyecek olan temel eğilimleri, inançları, ahlak kurallarını ve topluma egemen olmasını istediği tüm değerler sistemini aile, okul, sendika ve kiliseler gibi tüm toplumsal kuruluşlara etki ederek yayar. Egemen sınıf, topluma doğrudan siyasi baskı yapmak yerine, toplum üzerinde ideolojik hâkimiyet kurmaya çalışır. Egemen/hakim sınıf kontrolünde tuttuğu imtiyazları, zenginlikleri ve toplumda işgal ettiği pozisyonu korumak, sürdürmek ve sürekli hale getirmek için kendi dünya görüşünü, felsefesini, bilimini, kültürel ve ahlaki değerlerini topluma mal eder. Bu değer ve görüşlerin sınıfsal karakterini gizleyerek toplumun ortak değer yargısı haline getirir. Hegemonya, özetle, topluma yön veren, manipüle eden sınıfın dünya görüşü olarak tanımlanabilir.

    Egemen sınıfın fikir ve görüşlerinin topluma yayılmasında organik aydınların önemli bir işlevi vardır. Bunlar, kafa emeği olarak kullanılan din görevlileri, öğretmenler, kitle iletişim alanında çalışanlar (gazeteciler) vb. Bunlar, egemen sınıfın fikirlerini gündelik dil aracılığıyla topluma yayarlar. Burjuva sınıfının egemen blok olmasını sağlarlar. Dolayısıyla işçi sınıfı arasında bir sınıf bilincinin gelişmesinin önünü kesmek için tüccar, sanayici ve küçük burjuva sınıfların çıkarlarının ifadesi olan görüşlerin "sağduyu ve his" (genel kanı) haline getirilmesini sağlarlar.

    Egemen sınıf iktidarını ya güç kullanarak ya insanların "rızaların üreterek" ya da ikisini birden kullanarak yapar. Ancak hiç bir egemen yapı sadece güç kullanarak iktidarda kalamaz. İktidar ve güç, kültür gibi, gündelik yaşam gibi hayatın her alanında yer alır. Gündelik yaşamlarında insanlar mevcut toplumsal uzlaşılarla fikir birliği içindedirler ve bu, sokaktaki insana sağduyu olarak görünür. Buna rıza imalatı denir; egemen sınıfın kendi dünya görüşünün ve düşünme biçiminin toplumun üyelerine kabul ettirilmesidir.

    Hegemonya kavramı medyaya uygulandığında görülür ki medya, okuyuculara/izleyicilere egemen sınıfın değerlerini aktaran bir araçtır. Medya genel olarak egemen yapıya ve egemen değerlere karşı olan ve bunları tehlikeye atan her türlü olaya karşıdır. Bunun yanında kapitalist üretim ilişkileri doğal düzen kabul edilir.

    Tüketim toplumu
    kavramının ortaya çıkışı post-modernizmle gerçekleşir. Modernizm "üretim odaklı" bireyler ortaya koyarken, post-modernizmle birlikte "tüketim odaklı" bireyler yaratılmıştır. Özellikle kültürün endüstrileşmesi ile birlikte popüler kültür/kitle kültürü insan bilincinin parçalanmasını, tek tipleşmesini ve tüketim kültürünün egemen olmasına neden olmuştur. Bu parçalı bilinç insanın özgürleşmesinin önündeki engellerden birisidir. Temel yaklaşım özet olarak şöyledir: kitleler kapitalizm ve kapitalistlerin kontrol ettiği kültür endüstrileri tarafından kolayca aptallaştırılabilirler. Kapitalist toplumlarda gerçekler burjuvazi tarafından üretilir ve kültür endüstrilerinde işlenir.

    EDİT: Frankfurt Okulu ve İngiliz Kültürel Çalışmaları'nı incelersek konuyla ilgili daha fazla bilgi edinmek mümkün.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Khashoggi -- 6 Mart 2016; 12:32:56 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Khashoggi

    Popüler kültür kavramını iyice anlamak için öncelikle hegemonya kavramının üzerinde durmak gerekir.

    Egemen sınıfın iktidarı sağlarken kullandığı iki yöntem vardır; fiziksel güç , kültürel ve ideolojik aygıtlar. Egemen sınıf, kurulu düzeni egemen kılan sınıf çıkarlarını destekleyecek olan temel eğilimleri, inançları, ahlak kurallarını ve topluma egemen olmasını istediği tüm değerler sistemini aile, okul, sendika ve kiliseler gibi tüm toplumsal kuruluşlara etki ederek yayar. Egemen sınıf, topluma doğrudan siyasi baskı yapmak yerine, toplum üzerinde ideolojik hâkimiyet kurmaya çalışır. Egemen/hakim sınıf kontrolünde tuttuğu imtiyazları, zenginlikleri ve toplumda işgal ettiği pozisyonu korumak, sürdürmek ve sürekli hale getirmek için kendi dünya görüşünü, felsefesini, bilimini, kültürel ve ahlaki değerlerini topluma mal eder. Bu değer ve görüşlerin sınıfsal karakterini gizleyerek toplumun ortak değer yargısı haline getirir. Hegemonya, özetle, topluma yön veren, manipüle eden sınıfın dünya görüşü olarak tanımlanabilir.

    Egemen sınıfın fikir ve görüşlerinin topluma yayılmasında organik aydınların önemli bir işlevi vardır. Bunlar, kafa emeği olarak kullanılan din görevlileri, öğretmenler, kitle iletişim alanında çalışanlar (gazeteciler) vb. Bunlar, egemen sınıfın fikirlerini gündelik dil aracılığıyla topluma yayarlar. Burjuva sınıfının egemen blok olmasını sağlarlar. Dolayısıyla işçi sınıfı arasında bir sınıf bilincinin gelişmesinin önünü kesmek için tüccar, sanayici ve küçük burjuva sınıfların çıkarlarının ifadesi olan görüşlerin "sağduyu ve his" (genel kanı) haline getirilmesini sağlarlar.

    Egemen sınıf iktidarını ya güç kullanarak ya insanların "rızaların üreterek" ya da ikisini birden kullanarak yapar. Ancak hiç bir egemen yapı sadece güç kullanarak iktidarda kalamaz. İktidar ve güç, kültür gibi, gündelik yaşam gibi hayatın her alanında yer alır. Gündelik yaşamlarında insanlar mevcut toplumsal uzlaşılarla fikir birliği içindedirler ve bu, sokaktaki insana sağduyu olarak görünür. Buna rıza imalatı denir; egemen sınıfın kendi dünya görüşünün ve düşünme biçiminin toplumun üyelerine kabul ettirilmesidir.

    Hegemonya kavramı medyaya uygulandığında görülür ki medya, okuyuculara/izleyicilere egemen sınıfın değerlerini aktaran bir araçtır. Medya genel olarak egemen yapıya ve egemen değerlere karşı olan ve bunları tehlikeye atan her türlü olaya karşıdır. Bunun yanında kapitalist üretim ilişkileri doğal düzen kabul edilir.

    Tüketim toplumu
    kavramının ortaya çıkışı post-modernizmle gerçekleşir. Modernizm "üretim odaklı" bireyler ortaya koyarken, post-modernizmle birlikte "tüketim odaklı" bireyler yaratılmıştır. Özellikle kültürün endüstrileşmesi ile birlikte popüler kültür/kitle kültürü insan bilincinin parçalanmasını, tek tipleşmesini ve tüketim kültürünün egemen olmasına neden olmuştur. Bu parçalı bilinç insanın özgürleşmesinin önündeki engellerden birisidir. Temel yaklaşım özet olarak şöyledir: kitleler kapitalizm ve kapitalistlerin kontrol ettiği kültür endüstrileri tarafından kolayca aptallaştırılabilirler. Kapitalist toplumlarda gerçekler burjuvazi tarafından üretilir ve kültür endüstrilerinde işlenir.

    EDİT: Frankfurt Okulu ve İngiliz Kültürel Çalışmaları'nı incelersek konuyla ilgili daha fazla bilgi edinmek mümkün.

    Harika yazmışsınız hocam çok teşekkürler elinize sağlık




  • quote:

    Orijinalden alıntı: boynuzlumatur

    Ülkece değil dünyaca ,tüm insanlar ikiye ayrılır, üreticiler (zenginler) ,bir de tüketiciler (fakirler). Onlar üretir sen tüketirsin ve onlar kae eder. Dünya bu şekilde dönmeye devam eder. Bir fakir daha tüketir ve diğeri de özenir,o da tüketir, böylece popüler bayat ve ucuz bir kültür oluşur, herkes bunu takip eder ama üretici yine kazanır yinr kazanir...



    Aslında onu "güçlü" ve "güçsüz" diye ayırsak daha doğru olur.güç kavramını herşeye uyarlayabiliriz.ve bu güç olayı sürekli bir kısır döngü içerisindedir.mesela sizin üretici ve tüketici örneğinize uyarlayalım.
    Burada güclü olan doğal olarak üretici,güçsüz olansa tüketici olur.güçlü olan üretici gücün büyüsüne kapılmıştır ve daha da güçlü olmak ister,tüketiciyi iyice sömürür.bir süre sonra tüketicinin canına tak eder ve birlik olur.hop,güç el değiştirmiştir.artık güçlü olan tüketici,o üreticiyi tarihe gömer.sonrasında ise tüketicinin arasından bir kişi tekrar üretici konumuna geçer(sonuçta üreticiyi tarihe gömdük yenisi lazım.) ve yavaş yavaş güçlenir.bu böyle devam eder.
    Bu döngünün temel sebebi insanların duyguları,gücü eline geçirip hayatta kalabilme ihtimalini arttırma isteğidir.korku,hırs vb duygular topluluğu insanda en güçlü olma isteğini doğurur.örneklendirirsek:
    *vahşi doğada güçlü olan egemenliği elinde tutar.dolayısıyla gücü elinde tutanın yaşama ihtimali diğerlerine oranla daha yüksektir.
    *siyasiler gücünü halktan alırlar.fazla güc siyasiye gücün kaynağını unutturur ve halkı ezmeye başlar(kendi halkını veya başka halkları).daha fazla güç isteğiyle savaşlar çıkar.birkaç siyasinin güc arzusu üzerine milyonlarca insan ölür(bkz:1./2. Dünya savaşları).bunu geç de olsa gören halk gücün el değiştirmesini saglar.kendi arasından birini seçer.tekrar başa döner.
    *şirketler,önce malını piyasaya ucuzdan sürerek halkın güvenini kazanır.sonrasında gücü eline geçirince(piyasada tekellik) daha pahalından satmaya başlar ve güçsüzü sömürür.iş işten geçtikten sonra güç el değiştirir ve batar.
    Bu böyle uzar gider.

    insanların duyguları kesin değildir,duruma göre(güce göre) değişir.ama kesin olan birşey varsa,hepimizin kara toprağa karışacağıdır.su an üzerinde yürüyerek çiğnediğimiz toprağın içerisinde krallar da var,onun yönettiği fakir halk da...

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >




  • Sefil_Arbaletçi kullanıcısına yanıt
    Düşünceleriniz için teşekkürler

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.